[email]
[/email]
15 Mayıs 2007 Salı
Fenerbahçelilere bir okur mektubu
Fenerbahçe şampiyonluğunu kutlarken, bu olumlu havayı değerlendirerek bir iç muhasebe de yapmalıdır.
Gaziantep Üniversitesi'nde öğretim görevlisi bir okuyucum olan Sayın
Mehmet Kılıç, ekşisözlükte okuduğu "Fenerbahçe neden sevilmiyor"
yazısını göndermiş ve özellikle Fenerbahçeli okurlarımın biraz aynaya
bakmaları için yayınlamamı önermiş.
Yazı bir Galatasaraylı tarafından yazılmış. Buyrun:
"Her şey birimizin o renge, berikimizin bu renge gönül vermesiyle başladı
sanırım. ve tanrım, ne kadar eşittik, ne kadar da simetrik. ah ne
kahraman ne cesur, ne güzel çocuklardık. Dünyanın en kudretli
empatisini yapabiliyorduk. "Ben renklerimi ne kadar seviyorsam, onlar
da kendi renklerini en az bu kadar seviyorlar, oh la la.." Ölçüsünde
romantiktik.
ta ki burnumuzun kıvrılmaktan ağrımaya başladığını hissedene değin, ve
burnumuzun hep aynı zıt yöne kıvrıldığından kelli, artık yüzümüzü çirkinleştirmeye başladığını gördüğümüz ana kadar.
Sütten çıkmış ak kaşık olmama konusunda savunmaya geçeyim ilk evvelden.
Evet değilim. Galatasaray'ın da içime sinmeyen onlarca eylemi olmuştur,
olmaya da devam etmektedir. Diğerlerinin de var böylesi hareketleri
sanırım. Beşiktaş Bursa düşsün diye ona buna yattı mı, Erciyes şampiyon
olup hakkını Kayseri'ye sattı mı, Cimbom Ankaragücü ne
parayı basıp 8 tane çaktı mı, gibi onlarca cevabı pek zor soru, şok
dosya öbek öbek duruyorken önümde, ben tutup da neden Fenerbahçe'yi
sevmiyorum? Yoksa "İlçenin neredeyse adını değiştirecek erkteki o
mimari şahesere, fenerium'un her gün kilo kilo tükettiği pos makinesi
fişlerine, altısıfır'a, Fatih Akyel'e, nicolas anelka'ya, en fazla
şampiyon olma unvanını üçüncüye kaptırışımıza karşı midemde oluşan
hazımsızlık mı yoksa bunun nedeni" diye soracak gücü bulabiliyorum kimi
zaman kendimde.
Ve açık yüreklilikle söyleyebiliyorum ki, fenerbahçe'yi sevmeme
sebeplerimin hiçbirisi bunlar değil. İtiraf etmeli ki 3-0'dan 4-3 biten
maçın haricinde hiç bir olgu Fenerbahçeliler'in sandığı kadar derin
yarıklar açmadı bende. Biraz kafa patlattım bu işe ve fenerbahçe'yi
sevmeyişimin ana sebebini sonunda buldum.
Fenerbahçe'yi bir spor kulübü olarak kuvvetlenmesi (stad, transfer,
fenerium vb.), bir futbol takımı olarak başardıkları (6-0, şampiyonluk,
hasan vezir) gibi gerekçelerle, kısacası yaptıkları nedeniyle değil;
fenerbahçe'yi bu takımı savunanlarca söyledikleri (kimi zaman da
söyleme tarzları) sebebiyle sevmiyorum.
Özellikle aziz yıldırım dönemi, fenerbahçeliler giderek fenerbahçeli
olmayanların algılamakta zorlanacağı söylemleri her allahın günü dile
getirir oldu. Dedim ya, bursa'nın beşiktaş nefretini, göztepe-karşıyaka
çekişmesini, delice trabzonspor bağlılığını algılayabiliyorum. ama
bambaşka bir gezegendeki, bilinmez bir yaşam kültürünün ürünüymüşçesine
dile gelen "17'ye karşı bir oynuyoruz", "ligden çekiliriz", "istifa
ederim", "lig tv'yi keserim", "cehenneme geliyorsunuz" söylemlerini
algılayamıyorum. yetmiyor bildiklerim.
Bu sene şampiyonluğa baştan beri en yakın takımdı fenerbahçe, eyvallah
gayet de makul ve iyi bir şampiyonluk onlar için. tebrik ederim. lakin,
iki hafta önce kirlenmiş ilan edip, çekilmekle tehdit ettikleri bir
ligdeki şampiyonluklarını; bir daha maçlarımızı yayınlamasın diyerek
kablolarını kestikleri yayıncı kuruluş kameralarından izlerken ne
düşünüyor fenerbahçeliler, gönülden merak ediyorum. şampiyon olmadıkları
her senenin sonunda istifa edip geri dönen başkanları, dün gözyaşları
içinde hakettik derken, fener'in şampiyon olamadığı sezonlarda
kendileri dışında hiç bir takımın şampiyonluğu hak edemediğini ima
ederkenki samimiyeti kime inandırıcı geliyor, inanamıyorum.
Herkesi fenerbahçe düşmanı etmek suretiyle, gerçekten fenerbahçe
düşmanı milyonlar ortaya çıkardıklarının farkına varmıyorlar mı,
anlayamıyorum. Fenerbahçeli doğan milyonlarca Türk'ün(!) nasıl da kendi
kökenlerine bu kadar yabancılaştığını idrak edemiyorlar mı?
Kaybetmenin erdeminden habersiz, her yenilgi sonrası dolu merdivenler,
ulusoylar, papermoonlar, denizli taraftarı gibi mesnetsiz söylemler
nasıl bir ruhsal rahatlama sağlar bu camiaya. en basit söylemle, gerek
var mı? üç yıldızı ilk galatasaray'ın takması üzerine 170 adet yıldızla
bezenmiş formalarla kıymetsizleştirdiğin yıldızı, iki sene sonra
formana nasıl gururla takarsın? yıllarca küçültmeye çalıştığın uefa
kupası'nı kazanmayı, aylarca 100. yılın en büyük hedefi olarak lanse
edip, elendikten sonra dahi "alkmaar'ı elesek, kupa bizimdi" gibi sanal
başarılara nasıl dönüştürürsün?
Neden hiçbirimiz fenerbahçe'ye inceden de olsa takdir, sempati
besleyemiyoruz. hepimiz mi fesadız? Neden kadıköy denince sadece
sizin aklınıza tribün şovları gelirken, diğer herkesin aklına koridorda
dövülme, otoparkta tartaklanma, sahaya atılanlar geliyor? milyonlarca
insan, nasıl bir iki hafta arayla "istifanın geri dönülmezliğini" kabul
edip temellendirirken, hemen akabinde "geri dönmenin erdemi"ni
savunabilir? buna kaç kere kendilerini inandırabilir?
Maalesef, en başta "karşı mahallenin bizimle aynı oyunu oynayan çocukları"
olan fenerbahçeliler, bu söylemleri ve tavırları sorgulamadan kabul ede ede; bizimle aynı olmaktan çıktılar.
fenerbahçeli olmanın erdemine erişemediğimiz için anlayamıyorsam, bu
sebeple sevmiyorsam fenerbahçe'yi, tanrıdan dilerim ki akıl seviyem hep bu
seviyede kalsın, gözlerim hep bu kadarını görebilsin.. varsın bir
fenerbahçeli mertebesine çıkamayayım da, bu ortamdan bir sevgi
çıkartmaya çalışmayayım. zira gördüğüm o ki fenerbahçe kin, nefret ve
diğerleri üzerinden bir sevgi ortamı kurmuş. hegemonyaya dayanarak
şekillendirmiş kendisini.
geçenlerde galatasaray'ın bülent'e, hagi'ye karşı sergilediği vefasızlığı
eleştirir sözler ederken, döndüm dolaştım yuzuncu yil galatasaray
sohretler ruya takim maci na geldim. bir anda beynim bana şunu
ediverdi, "fenerbahçe neden böylesi bir maç düzenlemedi"? yoksa, dostça
ayrılmayı başarabildikleri kimse olmadı mı, gerçekten unutmuşlar mıydı
basitçe, çocukça sevgi göstermeyi? fenerbahçeli bir arkadaş
mırıldanırcasına "rapaiç gelir abi" dedi, sigara içmeye gitti sonra."