Efsâne bitti, deryâ tükendi, gerçek göründü. Nicedir baldır hizâsında bulunan lümpenlik hezeyanlarının çirkefi boğazımıza kadar yükseldi.
Maçı seyrederken, "şu terbiye ve centilmenlik ahlâkından nasiplenmemiş şekilsiz gürûh ile artık ne alâkam kalmış olabilir" diye nefsimi sigâya çektim ve dedim ki, "bunlar Galatasaraylı ise, ben değilim; ben Galatasaraylı isem, ya bunlar nedir?"
Şimdi karar ânındayım; ihtilâl çapında radikal bir hamle bekliyorum şu anlı-şanlı, burnundan kıl aldırmaz Galatasaray yönetiminden ve camiasından. Özürle, özeleştiriyle geçiştirmesinler; öyle bir şey yapsınlar ki, Türkiye'de futbol taraftarlığı kavramında, centilmenlik kültüründe, rekabet anlayışında yeni bir çığır açılsın; öyle bir adım atılsın ki, "tencere dibin kara, seninki benimkinden kara" edebiyatıyla birbirine suç atarak her defasında ahmakça taraftarlarını haklı ve mâsum gösteren kulüpçülük anlayışı duvara toslasın. Artık kimseler birbirinin çirkin tarafına sığınarak kendini ibrâya kalkışmasın.
İcab ediyorsa Ordu, şu berbat kulüpçülük anlayışına bir gece yarısı muhtırası dayasın; çünkü ne yazık ki biz kültürlü bir toplum değiliz. Kültürlü toplumlar başkalarının hatalarını merak edip öğrenir, değerlendirir ve o hataları tekrarlamayarak zaman ve enerji tasarruf ederler. Lümpen kalabalıklar ise her hatayı kerrât ile tekrar edip çok ağır maliyetler ödeyerek "iş işten geçtikten sonra", -tâbiri hoş görünüz- "dayak yiye yiye" öğrenirler. Buna öğrenmek denmez, bu "şartlı refleks"tir!
Mâdemki Galatasaray, kökü Batılı irfâna dayalı ve dünyaya açık bir öncü kuruluştur, öyleyse bu rezilliği kendi eliyle temizlemeli, başkalarından önce kendini cezalandırmak erdemini göstermelidir. Kara tribün kalabalıklarının baskısına boyun eğmemelidir. İcab ederse önümüzdeki yıl, kendi rızasıyla İstanbul amatör kümesinde top koşturmaya rıza göstermeli ama işi geçiştirmemeli, savuşturmamalı, savsaklamamalı; gerekirse futbol şubesini kapatmalıdır!
Kulüp yönetimi bugünden tezi yok, istifâ ederek sorumluluğunu üstlenmelidir.
Can acıtacak derecede daha başka radikal kararlar ve tedbirler alınmalıdır ki, diğerleri de bu vakumun etkisi altında kalarak kendilerine çekidüzen verebilsinler. Şu "büyük taraftar.., büyük camia.., şanlı tarih.." budalalıkları artık son bulmalıdır. Futbol kulüplerinin taraftarlarına hınç, her şeye rağmen kazanma tutkusu, düşmanlık ve nihai tahlilde serserilik gibi iptidai motivasyonlardan başka değer kazandıramadığı iyice fark edilmelidir. Şu haliyle Türkiye'de "büyük"lük sıfatını ve sair övgüleri hak edecek bir kulüp bile mevcut bulunmuyor; hâlimiz o kadar perişân.
Vaktiyle UEFA Kupası'nı kazanarak Türkiye'ye bir ilk yaşatan Galatasaray, bu defa ülkesine, çağdaş kulüp yöneticiliği ve doğru taraftarlık anlayışında devrim çapında bir öncü hamle borçludur. Bu dönüşüm, Türkiye'de futbolun ilerlemesi ve dünya futboluyla rekabet etmesi için değil, bilakis insani değer ve ilişkilerde yaşadığımız seviye kaybını önlemek maksadıyla göze alınmalıdır.
"Ama vaktiyle FB'liler de bize böyle yapmışlardı" cinsinden mazeretler üretilmesine tahammül edemem; belki beş yıl boyunca baba yadigârı Galatasaray taraftarlığını askıya almayı şahsen göze alabilirim fakat gelecek sezon benzeri sersemliklerin başka renkler altında tekrarına katlanamam; kimse de katlanmamalıdır.
Ben Galatasaray'ı camia olarak birtakım meziyetlere sahip olduğunu varsaydığım için seviyordum; bu değerler ortalıkta görünmüyorsa, Lig TV aboneliğimi iptal ettirip futbol sevgimi Barcelona'yı seyrederek telafi ederim daha iyi.
O derece sıdkım sıyrıldı, o derece soğudum.
Yeri gelmişken Fenerbahçe'nin haklı şampiyonluğunu tebrik ediyor, futbol yazılarımı okumaktan nefret eden okuyucularımı teker teker kutluyorum.
21 Mayıs 2007, Pazartesi